HABER MERKEZİ - ALİ ÖLMEZ 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü, gazetecilerin maruz kaldığı sansür, baskı ve tehditlere dikkat çekmek amacıyla her yıl dünya genelinde kutlanıyor. Ancak bu tarih, sadece gazetecilerin değil, halkın da bilgi alma hakkının savunulduğu bir gün. Türkiye, Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) 2024 endeksine göre 165. sırada yer alarak basın özgürlüğünde vahim bir tablo sergiliyor. Erişim engelleri, otosansür ve siyasi baskılar haberciliği kuşatmış durumda. Dünya genelinde de benzer tehditler sürüyor. 3 Mayıs, kutlamadan çok hem medya çalışanları hem toplum için bir uyanış çağrısı özelliği taşıyor.

Kalem Susarsa Toplum Susar

3 Mayıs, 1993 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından "Dünya Basın Özgürlüğü Günü" olarak ilan edildi. Bu özel gün, basın mensuplarının karşılaştığı baskı, sansür, tehdit ve fiziksel saldırılara karşı farkındalık oluşturmayı amaçlıyor. Aynı zamanda gazetecilerin ifade özgürlüğü ve halkın haber alma hakkının savunulmasını da simgeliyor.

Basın Özgürlüğünde Türkiye'nin Karnesi

Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) tarafından yayımlanan 2024 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi'ne göre Türkiye, 180 ülke arasında 165'inci sırada yer aldı. İlk sıralarda Norveç, İsveç ve Danimarka bulunurken, Türkiye gazetecilere yönelik davalar, sansür uygulamaları ve sosyal medya kısıtlamaları nedeniyle "kötü" kategorisinde değerlendirildi.

RTÜK ve BTK Yaptırımları Dijital Yayıncılıkta Baskı

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) tarafından medya kuruluşlarına verilen idari para cezaları, program durdurma ve lisans iptalleri, Türkiye’de basın özgürlüğünü tehdit eden uygulamalar arasında önemli sıralarda yer alıyor. Yayın politikası iktidar çizgisine uymayan medya organları sık sık cezalandırılıyor. Haber programları, toplum ahlakı gerekçesiyle RTÜK tarafından hedef alınıyor.

Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) ise sosyal medya içerikleri ve internet haber portallarına yönelik erişim engelleri ile gündemde. 2022 yılında yürürlüğe giren Dezenformasyon Yasası kapsamında çok sayıda gazeteci Türk Ceza Kanunu’nun 217/A maddesi uyarınca yargılandı. Bu yasa, kamuoyunda "sansür yasası" olarak eleştirildi.

Habere Erişim Engelleri Yaygınlaşıyor

2023 yılı boyunca Türkiye’de 8000’den fazla haber içeriğine erişim engeli getirildi. Bu engellemeler genellikle özel kişi ve kurumların talepleriyle ya da mahkeme kararlarıyla uygulanıyor. Haberin içeriği yayında kalsa bile, okuyucunun erişimi kısıtlanmış oluyor.

Bu ortamda gazeteciler yalnızca dış baskılarla değil, içeriden gelen baskılarla da karşı karşıya kalıyor. Yayın politikası ya da yönetici müdahalesi nedeniyle birçok gazeteci "otosansür" uyguluyor. Kendi haberini yapmadan önce “Bunu yayımlarsam sorun olur mu?” sorusunu kendine sormak, Türkiye’de haberciliğin gerçeği haline gelmiş durumda.

Toplumun Bilgiye Erişim Hakkı Tehlikede

Basın özgürlüğü yalnızca gazetecilerin değil, halkın da hakkıdır. Bilgiye erişimin engellendiği bir ortamda halk, gerçekleri öğrenme imkanından mahrum kalır. Bu durum, demokrasinin zayıflamasına, yolsuzlukların artmasına ve toplumsal kutuplaşmanın derinleşmesine neden olur.

Eğer gazeteci soru soramıyorsa, halk sorgulamaz. Eğer medya yazamıyorsa, toplum öğrenemez. Bu zincirleme etki, sadece medyayı değil, yargıdan siyasete kadar tüm kurumları etkiler. Basın özgürlüğünün olmadığı yerde sağlıklı bir demokrasiden söz edilemez.

Alternatif Medya ve Dayanışma Umut Veriyor

Tüm baskılara rağmen Türkiye’de bağımsız habercilik ayakta kalmaya çalışıyor. Alternatif medya platformları, podcast ve dijital bültenler gibi yeni yayıncılık biçimleri, sansürlenemeyen içeriklerin halka ulaşmasını sağlıyor. Ayrıca basın meslek örgütlerinin dayanışma çağrıları ve uluslararası kuruluşların verdiği destekler, özgür basının tamamen susturulamayacağını ortaya koyuyor.

İzmir Büyükşehir Belediyesi'nden Ramazanda Destek İzmir Büyükşehir Belediyesi'nden Ramazanda Destek

Bağımsız gazetecilere yönelik verilen uluslararası ödüller, hem moral kaynağı oluyor hem de bu alandaki çabaların küresel düzeyde takdir edildiğini gösteriyor. Türkiye’de de dayanışma ağları ve kolektif yayın platformları, özgür haberciliği canlı tutma yönünde çabalarını sürdürüyor.

Dünyada Basın Özgürlüğü Uygulamaları ve Çifte Standartlar

Basın özgürlüğü konusunda dünyada önemli farklar göze çarpıyor. Kuzey Avrupa ülkeleri olan Norveç, İsveç ve Finlandiya, şeffaflık, basına müdahale etmeme ve gazeteci güvenliği açısından örnek gösteriliyor. Bu ülkelerde gazeteciler, siyasi baskıdan uzak, kamu yararını gözeterek özgürce haber yapabiliyor. Aynı şekilde Almanya, Kanada ve Hollanda da bağımsız medya kuruluşlarını destekleyen yapılar sunuyor.

Buna karşılık, Çin, İran, Suudi Arabistan ve Rusya gibi ülkelerde basın büyük ölçüde devlet kontrolünde. Sansür yaygın, bağımsız gazetecilik ağır cezalarla karşılaşıyor. Özellikle savaş bölgeleri ya da otoriter rejimlerde çalışan gazeteciler tutuklanma, kaçırılma veya saldırıya uğrama riskiyle görev yapıyor.

ABD gibi liberal demokrasilerde de son yıllarda medya düşmanlaştırılması, siyasi kutuplaşma ve ekonomik baskılar sonucu gazetecilere yönelik güvenlik tehditleri arttı. Bu durum, küresel ölçekte ifade özgürlüğünün kırılganlığını ortaya koyuyor.

Basın özgürlüğü, yalnızca yasalarla değil, toplumsal ve siyasi kültürle de şekilleniyor.

Ancak dünya medyasında da çifte standartlar zaman zaman gözlemleniyor. Özellikle savaş haberlerinde taraflı yayıncılık dikkat çekiyor. Son olarak Gazze’de yaşanan insanlık dramı karşısında pek çok büyük uluslararası medya kuruluşu, yaşananları yeterince yansıtmamakla eleştiriliyor. İsrail'in sivillere yönelik operasyonlarında ölen gazetecilere rağmen, bu medya organlarının çoğu olayı sadece çatışma olarak nitelendirerek İsrail yanlısı bir çizgi izliyor. Bu durum, basın özgürlüğü söylemlerinin evrensel ilkelerle değil, siyasi ve ekonomik çıkarlarla şekillendiği yönünde eleştirileri beraberinde getiriyor. Güçlü demokrasilerde basın; kamu denetimi, yolsuzlukla mücadele ve vatandaşların bilinçli tercihler yapabilmesi açısından temel bir rol üstleniyor.

Basın Özgürlüğünün Teminatı Medya Okuryazarlığı

Giderek dijitalleşen dünyada bireylerin yalnızca içerik tüketicisi değil, aynı zamanda bilinçli yorumlayıcılar olması basın özgürlüğü açısından kritik bir öneme sahip. Medya okuryazarlığı, bireyin bilgi kaynaklarını sorgulama, manipülasyonu ayırt etme ve dezenformasyona karşı direnç geliştirmesini sağlar. Özellikle otoriter rejimlerde ve kutuplaşmış toplumlarda medya okuryazarlığı, halkın tek taraflı propagandaya teslim olmamasının önünü açar.

Basın özgürlüğünün sürdürülebilirliği yalnızca yasal düzenlemelerle değil, kamuoyunun bu özgürlüğe sahip çıkmasıyla mümkündür. Bilinçli bir medya takipçisi, sansürlü haberleri sorgular, çarpıtılmış başlıkları fark eder ve kamu çıkarına hizmet eden gazeteciliği destekler. Bu nedenle medya okuryazarlığının eğitim sistemine entegre edilmesi, sadece bireysel değil toplumsal direnç için de gereklidir.

UNESCO başta olmak üzere birçok uluslararası kurum, medya okuryazarlığını ifade özgürlüğünün ayrılmaz bir parçası olarak kabul etmektedir. Çünkü güçlü bir demokrasi için sadece özgür gazeteciler değil, aynı zamanda bilinçli bir izleyici kitlesi de gereklidir.

Gazetecilerin Değil, Halkın Günü 3 Mayıs

Dünya Basın Özgürlüğü Günü yalnızca gazetecilerin haklarını değil, halkın doğru bilgiye ulaşma hakkını da savunma günüdür. 3 Mayıs, tüm vatandaşların “Haber alma hakkımız ne kadar güvende?” sorusunu sorması gereken kritik bir tarihtir.

Bugün ekranlar karartıldığında, mikrofonlar susturulduğunda ya da internet erişimi engellendiğinde, sessiz kalan yalnızca basın değildir; halkın kendisidir. Dolayısıyla 3 Mayıs, yalnızca bir anma günü değil, ifade özgürlüğü için verilen mücadelenin de sembolüdür. 

Basın Özgürlüğünde İlk On ile Son On Ülke

  1. Norveç

  2. Danimarka

  3. İsveç

  4. Estonya

  5. Finlandiya

  6. İrlanda

  7. Portekiz

  8. Almanya

  9. Litvanya

  10. İzlanda

 165.  Türkiye

  171.   Laos

 172. Bahreyn

173. Cibuti

174. Suriye

175. Türkmenistan

176. İran

177. Çin

178. Vietnam

179. Eritre

180. Kuzey Kore

Kaynak: Haber Merkezi