Gevher Nesibe’nin vasiyetiyle 1206’da inşa edilen yapı, hem şifahane hem tıp medresesi olarak modern tıbbın Anadolu’daki temeli oldu.

Bu ülkenin insanı olarak yaşadığımız coğrafyanın ne kadar farkındayız?

Bu topraklarda, ayak bastığımız her adımda, her dokunuşumuzda sayısız hikaye ve bilgi saklı kalmaya devam ediyor.

İnsanlık tarihinin temellerinin atıldığı ve birçok ilkin yaşandığı Anadolu’nun gizemli ve bilinmeyen yönlerine bilim insanları ışık tutmaya devam edecek.

Anadolu’da tarihin ilklerinden biri ise “Gevher Nesibe Şifahanesi ve Tıp Medresesi”  

İnsana verilen değer, şifa kaynaklarının “pozitif bilim” ışığında aranması yüzyıllar önce Anadolu’da başlamış bile.

Şimdi, Kayseri’ye doğru seyahatimize başlayalım…

Tarihin İlk Tıp Fakültesi Kayseri’de Kuruldu

Bugün birçok kaynak, Gevher Nesibe Şifahanesi ve Tıp Medresesi’ni “dünyanın ilk entegre tıp fakültesi” olarak kabul eder.

Bunun nedeni, yapı içerisinde hem hastaların tedavi edilmesi hem de hekimlerin eğitilmesi için sistematik bir düzenin kurulmuş olmasıdır.

Selçuklu dönemi bilim anlayışında teorik bilgi ile uygulamalı eğitim iç içe geçmişti.

Bu anlayışla inşa edilen şifahanede;

  • Günlük akçe ile desteklenen öğrenciler ve hocalar bulunuyordu,
  • Hasta odaları, eczane bölümleri, hamam, mutfak ve avlu sistemleri vardı,
  • Her hücrede ocak ve baca düzenekleriyle yaşam alanları oluşturulmuştu.

Yani burası sadece bir sağlık kurumu değil, aynı zamanda bir yaşam alanı ve eğitim kompleksiydi.

Gevher Nesibe’nin Vasiyeti, “Bilim” Oldu

Gevher Nesibe Sultan, Anadolu Selçuklu hükümdarı II. Kılıçarslan’ın kızıdır.

Sarayda başlayan ama ne yazık ki hüsranla sonuçlanan bir aşk hikâyesi, onun hastalanmasına ve ardından erken yaşta ölümüne sebep olur.

Saray başsipahisine gönül veren Gevher Nesibe, ağabeyi Gıyaseddin Keyhüsrev’in izniyle evlenemez. Başsipahinin cephede ölmesiyle büyük bir yas içine düşer.

Tüberküloza yakalanır ve durumu giderek kötüleşir.

Ölüm döşeğinde kardeşine şu sözleri söyler:

“Benim gibi çaresiz kalanlar olmasın. Onlara çare olun. Bir şifahane yaptır ki hem hastalar tedavi edilsin hem hekimler yetişsin.”

Gıyaseddin Keyhüsrev, kız kardeşinin bu vasiyetini yerine getirir ve 1204’te temelleri atılan yapı, 1206 yılında tamamlanır.

Medrese kısmı ise bir başka kardeş, I. İzzeddin Keykavus tarafından 1210-1219 arasında bitirilir.

Gevher Nesibe’nin adı, taşlara kazınmış bir vasiyetten ibaret değildir. O, bu topraklarda bir kadının bilime yön verebileceğinin en güçlü kanıtıdır. Kitabedeki şu cümle, yalnızca bir hükmü değil; aynı zamanda bir dünya görüşünü yansıtır:

“Kılıcarslan’ın kızı, din ve dünyanın ismeti Gevher Nesibe’nin vasiyetiyle bu hastane yapıldı.”

Bu satırlar bize gösteriyor ki; Anadolu’da bilim, kadınların sözüyle kuruldu.

Ve bugün hâlâ, tıbbın temel taşı olarak o söz yankılanıyor.

Asırlar Önce Modern Tıp Anadolu’dan Geçti

Modern tıbbın kurumsallaşma süreci çoğunlukla Batı referanslarıyla anılsa da, Anadolu toprakları bundan asırlar önce bir tıp devrimine tanıklık etti. 1206 yılında Kayseri’de inşa edilen Gevher Nesibe Şifahanesi ve Tıp Medresesi, yalnızca hastaların tedavi edildiği bir darüşşifa değil, aynı zamanda düzenli tıp eğitiminin verildiği ilk akademik yapı olarak da tarihe geçti.

Bugün Kayseri’deki Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin kökleri, işte o taş duvarların arasında atılan ilmi adımlara kadar uzanıyor.

Mimari Bir Mucize: Taşlara Kazınan Bilim

68x42 metre ölçülerindeki yapı toplamda 2800 metrekarelik bir alanı kaplar. Batı bloğu şifahane, doğu bloğu ise medrese olarak tasarlanmıştır. Her iki bölümde de dört tarafı revaklarla çevrili bir avlu, küçük hücreler, ve sade ama işlevsel bir plan şeması bulunur.

A. Gabriel’in 1933’te yayımladığı plan çizimlerine göre yapı o dönem için oldukça ileri düzeyde bir organizasyona sahiptir. Özellikle Selçuklu’nun XIII. yüzyıldaki kapalı avlu tipi planlamasının en rafine örneklerinden biridir. İçerideki ocak-baca sistemleri, yemek alanları ve su tesisatı, medrese içindeki yaşamı sürdürülebilir kılacak şekilde düzenlenmiştir.

Selçuklu’dan Cumhuriyet’e: 800 Yıllık Bir Hafıza Zinciri

Gevher Nesibe yapısı, sadece bir dönemle sınırlı kalmamıştır.

Osmanlı döneminde “Medrese-i Dârüşşifa” olarak anılmış, vakıf gelirleriyle desteklenmiş, 1584 yılında 3 köy ve bir hamamdan elde edilen yıllık 43.643 akçelik gelirle ayakta tutulmuştur. 1886 tarihli belgelerde yapı için özel tamirat bütçesi ayrıldığı kayıtlıdır.

1956 yılında Süheyl Ünver’in öncülüğünde 750. yıl kutlamaları yapılmış, özel pul ve rozetler bastırılmıştır. 1982 yılında Tıp Tarihi Müzesi olarak yeniden işlev kazanmış, 2011 yılında ise Kayseri Büyükşehir Belediyesi’ne devredilmiştir.

Bugün ise Kayseri’deki modern tıp fakültelerinin kuruluş günü olarak 14 Mart 1206 kabul edilmekte, bu tarih Türkiye’de Tıp Bayramı olarak da kutlanmaktadır.

Her daim diri kalan bir tarih bilinci, “bilim ışığında” ilklerin yaşandığı bir ülkede yaşadığımızı unutturmayacak ve gelecek nesillere aktarmamızı sağlayacaktır.

*Kaynak:Anadolu Selçuklu ve Osmanlı Şefkat Abideleri Şifahaneler /Abdullah Kılıç